Aşık Bektaş Kaymaz - Hayatı ve Eserleri
“Küçükten beri okuldayken bile muallimlerin yanında bazı şiirler yazardım. Çok sopalar yedim. Hasan Tahsin (eğitmen) vardı bizim burada. Muallimin defterine, cetvel tahtasına yazardım, gelir okurdu. Bir karın dayak yerdim bu yüzden. Cemiyetlere gider, saz çalanlara deyiş söyleyenlere hayran kalırdım yani. Dolaştığım yerlerde eski demeler, deyişler(in olduğu), büyük bir defter vardı. Koynuma koyar devamlı onlarla meşgul olurdum. Rahmetlik Sarı Hüseyin vardı. Sarı Hüseyin’in deyiş ve şiir defteri… Bir tane aldım onu.(ondan) Bütün hepsini ezberledim. Derken işte böyle devam ede ede Akveran köyünde Mürteza Ali vardı, Süleyman vardı. Onlar bu dede deyişlerinde bazen saz çalarlardı. Aralardan kafamı sokar onları dinlemek isterdim. Derken, derken yaş ilerledi, o arada işte askerlik meydana çıktı askere gittim. Oradan geldikten sonra işleri daha da biraz olgunluğa döktüm. Derken sazı elimize aldık. Artık bu meyanda icap ettiği kadar, yerine göre şiir söylemeye devam etmeye durdum. O müddetten beri, meclislerde şurdaburda çaldık, çağırdık. Şimdiki bu duruma geldik. Şimdi ben şiir söylemede kâğıda yazmaktan, ani söylemek (doğaçlama) daha çok kolayıma gidiyor. Şimdi de bazı meclislerde çalıyoruz. Kendi demelerimden çalıyorum. Böylece hayat sürüp gidiyor. Çocukların kalabalığı, geçim darlığı derken bizi bir sürü üzüntüye bıraktı. Kendimiz bir tarafa açılamadık, tanınamadık. Kendi muhitimizde çalıp söyledik, açıldık, tanındık. İşte böyle sürüp gidiyor.”
Devamını Oku