Etika
Türkiye’de düşünce çevrelerinin Spinoza ile tanışıklığı –ne mutlu ki– erken yıllara rastlar. Spinoza’nın Avrupa’da yeniden keşfedildiği yıllardan önce, henüz 1945’te, Etika’nın tam metin çevirisi Hilmi Ziya Ülken tarafından yapılır. Bu girişim, Spinoza’nın felsefesini anlamaya yönelik kararlı adımlardan ilkidir ve Spinoza etkisi o gün bugündür neşesini ve canlılığını sürdürmektedir. Ülken, Etika’ya yazdığı önsözde felsefe tarihinde son derece özgün bir isimle karşı karşıya olduğumuzu belirtir. Varlıkları sonsuzluğun bakışı altında özgürce tanımayı bize teklif eden birinin felsefesini herhangi bir şekilde yorumlamak mümkün mü? Belki Etika’nın beş bölümü bir dramın beş perdesine benzetilebilir. İlk iki bölümde geometrik bir sırayla kavramlar tanımlanır, düzenlenir ve birbirleriyle ilişkileri gösterilerek, klasik felsefenin temel akıl yürütmeleriyle perde açılır: Tanrı, insan, tabiat, ruh ve beden... (Önermelerden sonra gelen notlar, kanıtlama ve açıklamalarla düşünceler pekiştirilir). Üçüncü bölümde –muhtemelen Spinoza’yı günümüze ulaştıran ve Etika’yı başucu bir kitap kılan– “Duyguların Tanımlanışı” bölümüne geçilir. Sevinç, keder, kin, gurur, alay, hor görme, haset dolu insanlar, yüce gönüllülük, arzu ve hazlar vb. birçok iyi ve kötü duygu arasında yaşadığımız dünyanın hakiki özü betimlenir. Dördüncü ve beşinci bölümler, insanı güçsüz kılan edilgin (pasif) kılan duygulanışlar (passion), sonsuz akıl ve özgürlük üzerinedir. Etika, özetle, tüm güçlükler ve ruhsal dalgalanışlar (kararsızlıklar) arasında yürüdüğümüz yolun ne kadar zahmetli olduğunu defalarca hatırlatır fakat yalnızca aklın rehberliğinde erdeme ulaşabileceğimizi de bize öğütler. Gözden geçirilmiş 13. basımını sunduğumuz Etika’nın bu ilk çevirisi, Spinoza’nın hiç tükenmeyen neşesine ortak olma çağrısıdır.
Devamını Oku