Hilda
Hilda, ‘aşk yuvam’ dediği evinin mutfağına adımını attığında yüzüne dev bir yumruk indi. Sonra bir yumruk daha… İkinci darbenin şiddetine dayanamayınca yere yığıldı. Kocaman bir sarılma ve günaydın öpücüğü alma hayaliyle girdiği mutfakta kocası onu dövüyordu. Yaşadığı duruma inanması mümkün değildi. İnanmadı da… Ne kaçmaya ne yüzünü kapatıp kendini savunmaya çalışıyor, yığılıp kaldığı yerde, öylece bakıyordu. Birdenbire saçlarını ense kökünden tutup, yüzünü kendisine çeken kocasının gözleriyle karşı karşıya geldi. Saçlarını öpen adam mıydı bu? “Saçının teline zarar gelse dünyayı yıkarım,” diyen adam mıydı ona acımasızca bakan. "Seni o gazetelerdeki kadınlar gibi öldüreceğim,” dedi Nihat. “Ama üzülme! Seni manşet yaparlar bu güzellikle. Üçüncü sayfada iki sütunla harcanmazsın.” Nil Kuyumcu’nun kaleminden Hilda, kadına şiddete karşı verilen bir mücadeleyi anlatırken, kamuoyunda ‘kravat indirimi’ olarak bilinen ‘iyi hal indirimini’ eleştiriyor. ‘Katiller kravat takmaz’ sloganıyla çıkılan bir yolda toplum, medya, hatta şiddet yanlısı bir erkeği yetiştiren kadınlar da farklı bir açıdan değerlendiriliyor. Hilda karakteri üzerinden, toplumda ‘mükemmel’ gözüken rüya gibi bir evliliğin kabus; ‘doğru adamın’ ise potansiyel bir katil olma ihtimali sorgulanıyor. ‘Aşk, kapınızı çaldığında hemen açmayın! Birlikte olduğunuz erkeğin satır aralarını iyi okuyun’ çağrısı yapan romanda, Hilda’nın verdiği hukuk mücadelesi anlatılıyor.
Devamını Oku