İkili Denge
Her şey zıddıyla yaşanmaktaydı. Her şey zıddıyla bir, zıddıyla bütün, zıddıyla anlamlıydı. Peki, ‘zıtlık’ neydi? Dualite… Hayatı iyiyle kötü, güzel ile çirkin, yaşam ile ölüm, gece ile gündüz, karanlık ile aydınlık, rüya ile gerçek diye ayırt ederek anlamıyor muyduk? Oysaki bir yerlerde ne kadar iyiysen o kadar da ‘kötü’ var olmak zorundaydı. Evrenin düzeni böyleydi… Denge için… İlahi sistem için… Hepimiz anlamaya çalıştığımız hayatımızı tanımlamak için birtakım tariflere ihtiyaç duymaktaydık. Olumlu dediğimiz de olumsuz dediğimiz de “BİR”di aslında. Önemli olan nereden baktığımızdı… Ya da nereye bakacağımız… İşte tüm bu ikilikler arasında aslında mükemmel bir uyum vardı. Bir denge… İkili Denge… Sözlük anlamı ise dualite. Elinizde tuttuğunuz bu kitap, bir yolculuktu aslında. Bir arayıştı, denge arayışı… Hiç kolay olmayan bir hayat yolculuğunda, hepimizin ne kadar da bir olduğunun, tüm zıtlıkların aslında ne kadar da birbirine benzer olduğunun farkındalık çabasıydı. Bir sonu, bir sonucu yoktu. Okuyanın kendi yazacağı sonuçlar farklı olsa da aslında tüm farklılıklar ayrı bir tat, ayrı bir renkti ve hayat, tüm renkleriyle kusursuzdu… Evrende kusur yoktu. Her şey olması gerektiği gibiydi… Ve olan her şey, tüm olasılıklar içerisinde yaşanması gerekenlerdi. Tüm sistem, bir dengeydi. Denge üzerine kurulmuştu. İkili Denge…
Devamını Oku