Jane Eyre
“Genelde kadınların sakin olması beklenir ama onlar da erkeklerle aynı hislere sahiptir. Onların da becerilerini ortaya çıkarmaya, tıpkı erkekler gibi bir uğraş edinmeye ihtiyaçları vardır. Onlar da aşırı baskıdan ve sürekli sakinlikten erkekler kadar bunalırlar. Erkeklerin üstün yaratıklar olduğunu düşünerek, kadınların sadece yemek yapmak, çorap örmek, piyano çalmak ve çantalara nakış işlemekle yetinmesini söylemek bağnazlıktır. Cinsiyetleri için onlara yeterli görülenlerden çok daha fazlasını yapmak istediklerinde, onları kınamak veya onlarla alay etmek bencilliktir.” Küçük yaşta öksüz kalan Jane, tüm yaşantısı boyunca kendini dışlanmış hisseder. Edward Rochester’ın velayetindeki küçük Adèle’e mürebbiyelik yapmak için Thornfield Malikanesi’ne geldiğindeyse, yaşadığı aşk ve öğrendiği sırlarla birlikte cesareti bir kez daha sınanacaktır. Charlotte Brontë’nin yaşamından da izler taşıyan Jane Eyre, dinî baskının ve erkek üstünlüğünün egemen olduğu 19. yüzyıl İngiltere’sinde geçmekte ve kadın haklarına sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Devamını Oku