Aidiyet ve Soykırım - Hitler Toplumu 1918-1945
Holokost gibi ölümcül bir kitlesel katliama iştirak eden toplumsal aktörler son derece farklı sosyal arkaplanlara, deneyimlere, yaş gruplarına ve eğitim seviyelerine sahipti. Aktörler arası bu çeşitlilik ve geçişkenlik, aslında bu devasa katliamların ve yıkım olaylarının düzenleyicisi ve birinci derecede sorumlusu olan merkezdeki devlet elitlerinin işini kolaylaştıran ve bu süreçlerde esnek koalisyonlar kurmalarına olanak sağlayan bir faktördü. Bu esnek koalisyonlar söz konusu kitlesel şiddet eylemlerinin uzun vadede başarıyla sonuçlanmasına “katkı”da bulundu. Zira bu sayede merkezi devletin siyasal, askeri ve bürokratik elitleri, planladıkları ve uygulamaya geçirdikleri bu şiddet eylemlerinin sorumluluğunu diğer toplumsal kesimlere de teşmil ederek bir çeşit “suç ortaklığı” inşa etti. Bu suç ortaklığı, aynı zamanda inşa edilmesi tahayyül edilen yekpare kimliğe (bu ulus kimlik veya etno-dinsel kimlik de olabilir) ve/veya “kutsal amaca” hizmet etmek isteyen toplumsal gruplara aynı zamanda bu yapıya entegre olma ve muayyen bir aidiyet hissine sahip olma “şansı” da verdi. Bu türden farklı toplumsal gruplar ve yerel aktörler, adeta yok edilmesi hedeflenen diğer toplumsal kesimlerin yıkımına destek ve “katkı” sağladıkları ölçüde yaratılması veya oluşturulması planlanan ve niyetlenen yapıya ve/veya kimliğe ait olma hakkına kavuştular. Thomas Kühne bu muazzam çalışmasında Birinci Dünya Savaşı’ndan büyük bir yenilgiyle çıkan Almanya’nın yaşadığı muazzam utanç duygusunun Alman toplumu üzerinde savaşın ağır faturasına rağmen ne derece önemli bir aidiyet ve bağlılık hissiyatı yarattığına dikkat çekiyor. Bu utanç duygusunun Yahudi nefretiyle birleşerek Almanlar arasındaki ulusal bilinci daha da kuvvetlendirdiğini bütün detaylarıyla ortaya koyuyor.
Devamını Oku