Gökyüzü her zaman berrak bir mavilikte değil. Ya da her zaman gökkuşağı desenli bir elbise ile çıkmıyor karşımıza.
Bazen kara bulutlar, sisler, küsmüş yıldızlar, yüzünü göstermek istemeyen nazlı, belki de kızgın, kırgın bir ay…
Yemyeşil bir ormanda göğe değecekmiş gibi uzun uzun ağaçlar yok sadece. Engebeli zikzak çizen yollar, dikenler, çukurlar, mayınlar…
Ve hatta kurtlar, yılanlar, kaplanlar…
Hayatın içinde var olan nefes alan ya da nefes almayan yaşamın içinde olan şeyleri anlamak…
İyi kötü gibi sıfatlar yakıştırmadan bu kavramların ötesine geçebilmek…
Varılacak yere ulaşman için sadece ışığın güzelliği yetmez.
Karanlığı anlayan insan ışığı yakmayı bilir. Karanlıkta insan görmediği şeyleri görmeye başlar. Uykudan uyanışa geçer.
Ve her tohum karanlıkta doğar.