Yalnız kaldığım zamanlarda çocuğun varlığı güçleniyordu, kendimi daha çok babama beğendirmeye çalışarak, aslında yalnız kalmaktan kaçıyordum. Kendi içimde, milyonlarca ben, birbirleri ile savaşıyordu. Ama dışardakiler asla benlerimi göremiyordu.
Çünkü başkalarına karşı, gösterdiğim bambaşka bir ben vardı. O varlığım, iç sesimle hareket ederdi. Onun ne canı yanıyordu ne de duyguları vardı. Hislerin olmadığı ama olması gerekenlere karar verebilen ve uygulamakta asla zorlanmayan ve vicdanımı
asla rahatsız etmeyen bir varlıktı. Onu idare eden ilahi irade idi. Ben ise milyonlarca kalabalık idim. Milyonlarca ben idim ve belki de benlerimi, birliğe hazırlıyordum. Ama bu farkındalığa vakıf olmadığım için, tecrübesiz olan çocuk zorlanıyordu. Aslında benliğimin de elinde olan bir şey değildi. Ama benliğimin çocuğu görmesi şart idi. Kız kardeşlerim hiçbir şey duymadı o gece. Ben sabah ezanının sesini duyana kadar
o yorganı kafamda sımsıkı tuttum ve hiç hareket etmedim. Sonra ezan bitti ve bana bir rahatlama geldi. Çünkü biliyordum ki, herkes uyanacak, güneş doğacak ve odaya giren şey yok olacak. Güneş doğar doğmaz, gecenin bütün karanlık canavarlarının
gittiğine inanıyordum. Öyle rahatlıyordum.