Venedik, Roma, İstanbul, Atina, Barcelona, İskenderiye, Marsilya ve Napoli… Her biri kadim dünyanın merkezinde ışıl ışıl parlayan ebedi güzellikteki kentler... Muazzam bir kültürel hareketliliğin, uygarlığın, siyasi rekabetlerin, ticaretin, ihtirasların ve dinsel çekişmelerin kalbi… Akdeniz bir denizden hep daha fazlasını taşımıştır. O aynı zamanda Baltık, Sahra, Mezopotamya, Atlantik ve Kuzey Afrika çölleri değil midir? Liman ve kıyılarıyla birlikte dağlar, ovalar ve yaylalar da bir denizin kaderini paylaşmış, yenilgi ve zaferlerini benzer ritimde yaşamıştır.
Braudel'in Akdeniz'inde, Fransa'yı anlamak için Cezayir'i, Suriye'yi anlamak için İspanya'yı, Anadolu'yu anlamak için Mısır'ı anlamak gerekir. Bu çerçevede tarihin geniş alanlar yelpazesinde sorun-odaklı tarih, karşılaştırmalı tarih, tarihsel psikoloji, jeo-tarih, uzun sürenin tarihi, dizisel tarih, tarihsel antropolojinin yanısıra iklimbilim, iktisat, nüfusbilim, biyoloji vb. pek çok disiplinin başarılı sentezi Akdeniz ve Akdeniz Dünyası'nda bir araya gelmektedir.
Birinci cilt, hemen hemen hareketsiz bir tarihi, insanın onu çevreleyen ortamla ilişkileri içindeki tarihini gündeme getirmektedir; bu tarih yavaş akan ve yavaş değişen, sıklıkla ısrarlı geri dönüşlerden ve sürekli yenilenen devrelerden meydana gelen bir tarihtir.