"Romancının oyunu bitmez. Belki herhangi bir yaz mevsiminin birkaç ayında size de bir romanda ruh verilmiştir... Belki yıldızlara ve şiirlere bulanmış, sadece sizin için bir roman yazılmıştır. ... Herkes o kitaptan konuşurken, sözcüklere tutkun kadın, tarif edilemez acısıyla denizin serinliğini bırakıp geçmişin kilidini açar ve İstanbul'un çöp masalları arasına sıkışmış eski bir zamanın gizine kaptırır kendini. Aşkta zirvede kalmanın, müzik, resim, heykel ve bilinen tüm sanat dallarından öte, en çok edebiyatla mümkün olduğunun tezini, aşkla ve acıyla iki kişi birlikte yazmıştır."
Kitap aşkının bir adı olmalıydı, hiçbir aşka benzemiyordu; çünkü tüm insanları sözcüklerle tanıyor, sözcüklerle seviyor ya da nefret ediyorduk. Fransızlar onun için bu aşka "bibliyofil" dedi, utangaç bir âşık gibi isimsiz olmamalıydı kitap aşkı, "bibliyofil" gibi iddialı olmalıydı.
Ece Ataer, çocukluğundan itibaren sözcüklerin dünyasına doğup, sözcüklerle yeşerdi, yaşamını sözcüklerle şekillendirdi; 28.5 Harfli Bibliyofil keyifle edinilen yılların tortusunun eseri. Saf bir vatan sevgisinin görüldüğü sözcüklerin arasında dolanırken Fikret Otyam'ın insanları, Ege kasabalarının deniz kokusu, renkli panayırların zihne yerleşen görüntülerini de keyifle, bir film izler gibi okurken, sözcüklerin nasıl da görünür hale gelebildiğine şaşıracaksınız.
Resim, roman ve müzikle şekillenen 28.5 Harfli Bibliyofil, sanat sevgisinin ve bir toprağı her şeyiyle sevmenin mücessem hali.