Bir diğeriyle ilişkiye girmeye başladığımızda, kendimizle birlikte geçmişimiz de o ilişkiye dahil olur. Ötekiyle karşılaşınca, kendi merkeziliğimizden uzaklaşmak zorunda kalırız. Diğerine uzanış yüzeyden derine doğru ilerledikçe, çoğu zaman konfor bozucudur. Bir diğerine yaklaştıkça görmezden geldiğimiz, görmezden gelmek için sistemler kurduğumuz o kırgın, acılı, öfkeli, korkulu çekirdeğimizle karşılaşmaya başlarız. Özgürleşmek tam da bu riskin gövdesinde saklıdır. Şimdi ve burada olanı görmediğimizi, hissetmediğimizi bir yerlerimizle anlamaya başlamamız gerekir. Tam da bunu bir kişi, bir mekan ve bir zaman ile deneyimlemek için yola çıkar terapi. Bu yüzden başlarda hızla ve rahatla gittiğimiz asfalt yoldan çıkıp oramızı buramızı biraz da acıtan dikenlerin olduğu bir patika gibidir. Henüz görmediğimiz, göremediğimiz düşlerimiz vardır o ilişkinin ve odanın içinde. Geçmişten gelen, geleceğe giden bir kapsül olur çoğu zaman. Başlarda adeta güvenlik duygumuzu sarsan yerçekimsiz bir oda. Aslında kelimelerin, suskunlukların, eşyanın, kokunun ne kadarı oraya ve şimdiye, ne kadarı geçmişimize dair ayırt edemediğimiz bir yer. Tedirginliğimizi, bildiğimiz ve güvendiğimiz kadim aletlerimizle toparladığımızı düşünürüz. Ta ki yepyeni ve otantik yeni araçlarımızı yaratana kadar bunu sürdürürüz. Alet çantamız şimdi ve burada için olasılıklara kavuştuğunda onu "o", odayı da "o oda" olarak görmüşüzdür. Bir terapi odasında hiçbir şey kıpırdamasa bile her iki taraf için o ilişkideki oda başındakinden çok farklıdır. Hiç değişmeyen nesneler adeta değişmiştir: "Bu daha önce burada mıydı?", "Bu resim yeni mi?", Bu duvarın rengi ne zaman değişti?" Biz değiştik, sen değiştin, sendeki ben, bendeki sen değişti. Şimdiye ve buraya geldik. Hem çok daha sıradan hem de çok daha görkemli artık bu oda ikimiz için. Biraz hüzünle, biraz kutlamayla kapıyı açıp çıkma vaktimiz geldi.