Suat Belkıs adlı profesörün geliştirmiş ve hatta ona Nobel ödülünü kazandırmış olan test ile artık insanlar kanser risklerini kesin olarak öğrenebilmektedir.
Halil yıllar önce kaybettiği karısının acısını ve anısını hala içinde yaşatan bir psikiyatristtir. Günleri böyle geçerken karşısına neredeyse zıddı denebilecek bir kız çıkar. Bu iki karakter arasında diğer zıtlıkları örtebilecek bir ortaklık da vardır. İkisinin de hayat yoluna, devam etmeyi zorlaştıran koca kayalar yıkılmıştır.
Geçmişteki yanlışlarını artık düzeltemezse de belki bu sefer birini kurtarabileceğini, o eski yanlışların vicdanındaki etkisini bir nebze de olsun azaltabileceğini düşünür. Halil, kaldırdıklarını kendi yoluna atmak pahasına hayatını, hayatındaki bu yeni oyuncunun yolundaki taşları temizlemeye adar.
Her ne kadar onurlu bir karar vermiş olsa da geçmişi bu şerefi taşıyabilecek kadar onurlu mudur?
Ara ara geçmişe gidip Halil'i inceliyoruz, eskilerin şimdiye yansımasını izliyor ve Suat Belkıs'ın bu testi geliştirirken yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Hiçbir insanın saf siyah ya da saf beyaz olmadığını görüp, dünyanın griliğinin daha çok farkına varıyoruz.
Korku ve umudun dünyasında gezinirken, hayat bize rengarenk bir Fakr kuşu olarak görünür.
Bazen umut tükenir; karanlıkta boğulur insan, bazen ise adeta bir savaşçı oluverir. Kumku, bizi harmanlayan bir kelime olarak çıkar karşımıza. Zor, acı ve hayat dolu. Kitap, kendi serüveninde; hem bilimle, hem ruh ile başımızı döndürüyorken nefes almayı unuttuğumuzu fark ediyoruz. Aralık kapılardaki ışık, bize en içtenliğiyle gülümsüyor.