Tasavvufun bir ekol olup olmadığını çalışmalarında açıklığa kavuşturan Ahmet Hilmi; "Tasavvuf, vahdet-i vücud mesleğidir. Fakat bu fikir, bazı oryantalistlerin iddia ettikleri gibi İslam düşüncesine sonradan ilave edilmiş olmayıp aksine, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından bazı münevver ashaba telkin ve hediye edilmiştir" der. Vahdet-i vücud ve tasavvuf ilmi; her ne şekil ve tecellî ile düşünülürse düşünülsün, varlığın, mahiyet itibariyle tek bir şeyden ibaret olduğunu, yani renk ve şekillerin o tek şeyin tecellî, tezahür ve safhalarından başka bir şey olmadığını açıklamıştır. İkinci Meşrutiyet'in önemli gazeteci ve yazarlarından biri olan Filibeli Ahmet Hilmi, felsefi düşüncelerini ve vahdet-i vücud anlayışını, en bilinen eseri olan A'mâk-ı Hayâl adlı elinizdeki bu romanda akıcı ve açık bir dille anlatır. Düşünürümüz, bu eserinde Mutlak Varlığın tevhidi (Allah'ın yegâne varlık kabul edilmesi) konusunda hiçbir taviz vermeyerek yaratıcı ile yaratık arasındaki irtibatı sağlamaya çalışmıştır. Dönemi içinde düşünce dünyasında bir kasırga gibi esen, hele felsefî bir temeli olmayan çağın Türk toplumu içerisinde İslam düşüncesi karşısındaki materyalizmi ve diğer felsefî ekollerin metafizik alandaki yetersizliklerini ortaya koymuştur. Dahası, bu problemlere İslamî bir yaklaşım getirilebileceğini vurgulamaktadır.