Ben hayatım boyunca savaşı aradım. Barışı korumak için. Barışı aradım, umudu bulmak için. Umudu aradım, yaşamak için. Yaşamı aradım, yaşatmak için… Bu ortamda, bu kitapta sizlere beyin fırtınası estirmek istiyorum. Bu fırtınada her şey birbirine karışmış olabilir. Bir fırtınada bir hortum oluştuğunu düşünün. Ve sizler o hortumun ortasında kaldığınızı da düşünün. Her tarafınızda düşünceler, fikirler dağınık olarak görülebilir. Yalnız başınız yukarı çevirdiğinizde ise gökyüzünü görebilirsiniz. İşte o fırtınadan, o hortumdan kur-tulduğunuz zaman etrafınıza bakın; yine düşünceler ve oluşumlar dağınık olarak görülür. Nasıl gördüğünüz değil, nereden baktığınız geleceğiniz için önemlidir. Sizler o ortamdan kur-tulup yeni baştan değerlendirme yapmanız için bu kitabı yazdım. Sizler için zor olacak ama bu değerlendirmenin sonucu kötü olsa bile umutlu olabilirsiniz, mutlu olabilirsiniz. Nasıl ortalığı toparlayacağınız sizlere bağlı olabilir. Zor iş güzel iştir, kolay iş zevk vermez. Bu her ortamda aynıdır. Türkiye'nin sorunu aslında Stockholm sendromu, gibidir, "bir varlık" Türkiye'yi rehin aldı. Şöyle ki rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati, aşk ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir terimdir. Bunu ülke ölçülerine indirgeyip analiz edersek çıkan sonuç korkutur. Şimdiki yöne-tim durumuna benzer. Ve sonuçta rehine ne yazık ki ölür. Acı ama gerçek budur. İşte bu dizi kitabımı bu çerçevede okumanızı öneririm. Yönetmek: Özellikle bir sistemi, bir ülkeyi yönetmek; ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve YETENEK gerektiren zor bir sanattır. Özellikle siyasi dengeleri; bu olağanüstü değerler üzerine kurmak çok daha zor ancak politik açıdan mutlak olması gereken bir olgudur. Söz konusu temel özellikler olmaz ise politik yıkımlara, sosyolojik patlamalara, ekonomik problem-lere ve dış etkilere zemin hazırlayan zincirleme oluşumlar başlatılmasına yarar. Bunların başında ise yasal ve hukuksal boyutta tahribatlar yapılmasına ön ayak olur. Ben ve bünyesinde görev yaptığım yayın kurumu olarak yasalar ne kadar engelleyici bir olguya gitse de elimizden geldiğince yine de uyarmak zorundayız. Açık istihbarat ve gizli istihbarat servisleri, bu servislere ne ad verilirse verilsin yurdumuzda faaliyet gösteren bu oluşumlar bir gerçektir ve bütünlük içinde bizlere psikolojik baskı yapmak için her türlü olanağı kullanmak-tadırlar. Bu oluşumlara ve kişilere bağlı çalışan tüm kurum ve kuruluşların Türkiye'ye bakış açıları; bu ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve de kişilerin YETENEK kavramları üzerinde yoğunlaşıyor. Bu kavramları örneklerle açıklarsak, örnek olarak: Bir insanda ES-TETİK yok ise dışarıdan doktor getirse bile ruhundaki ESTETİK kavramını değiştiremez. Bir insanda BİLGİ kavramı yok ise; 20 tane okul bitirse bile dışarıya bağımlı olur ve onların uşaklığına soyunur. Bir insanda SEVGİ kavramı yok ise; o insan kendini, yalnız kendini sever. Aynaya bakmadan kendini öven, sanki dünyanın hâkimi kendisiymiş gibi davranan, herkesi kullanmayı amaç edinir. Kendini tanımayan, kısaca bir terimle açıklamak gerekirse "Kendine Müslüman" olan o kişi sevgisiz bir kişidir ama kendini önemli göstermeye devam ettiği de çoğu zaman görünmez ve çok sevilir. Bir insanda SAYGI kavramı yok veya gelişmemiş bir zihniyetin kavramlarını taşıyorsa; en yüksek mertebede olursa olsun devlet ve siyasi terbiye oluşumu olmadığı da gözlenir. Bu saygıyı göstermeyenlere ancak bizim gibi tarafsız çalışan araştır-macıları terbiye ölçüsünde yorum yaparak gerçekleri gösterir, bu da övünülecek bir konu değildir, bu bütünlük içinde bilgilendirmenin göstergesidir. Bir insanda YETENEK yok ise bu göreceli bir kavramdır, anlamı ise değişik biçimlerde açıklanır. Yetenek yalnız argo konuşarak veya halk dilinde konuştum diyerek yetenekler is-pat edilemez, bunlar hataları kapamak için yapılmış kamuflaj söylemleridir. Bir başka yönden bakacak olursak; "ben yetenekliyim" diyerek halkın dinî duygularını kendi amaçları için, yasaları etkilemek için, kısaca halkı birbirine düşürmek için yapılan tüm eylem ve davranışlar da yetenek sayılmaz. Bu konuda daha söylenecek ve yazılacak çok şey vardır, kısaca yetenek olgusuna sarılarak ve sözde fikre saygı, olgu içinde kişiler ve yandaşları görülebilir. O varlıklar bunu yalnız konuşmak ile ispat edemez. Yazımda uyarıcı olarak yazdım ve yazıyorum; bazı şeyler ironik olsa bile yine de ben ufaktan dokunacağım, dokununca acı verecek olgular olabilir, anlayan anlar. Evet, bugünlerde kimse bana darılmasın! Herkesi, her kesimi, kısaca halkımı, en az sizlerin beni sevdiği kadar se-viyorum… Her oluşum sevgi ile başlar, sevgisiz oluşum ve yapılanma olmaz. Özgür fikir, özgür düşünce, özgür beyin vardır. Bunları yapan her kişiye, ister medyada, ister özel hayatında, bence bu insanlar ve kişilere özgür iş yapıyorlar denir. Evet, bana kimse kızmasın. Ben bağımlıyım; özgürlüğe, düşünmeye, fikir öğretmeye bağımlıyım. Cessur Demirali Gürsu