Öznur Yalgın Ağırküre'de merkezini yaratmadığı, kendi çeperinde kalmayı arzulayan öykü kişilerini ellerine ayna tutuşturup küçük harflerle konuştururken diyaloğun akmasını; kadraja, konuşanların dudakları ve izleyenlerin huzursuzluğunun karışmasını istiyor. Yanlış telaffuz bilinçdışı bir şakıma çünkü. Ani fren, imdatsız bir düşüş ve önemsiz görülen yara kabuğuna terk edilmiş bir başka gezegen.
Sadeliği ilk çekmecede tutan Öznur Yalgın, öykülerindeki boşluklar ve zaman yarılmalarıyla katettiği soğuk mesafeyi sustuklarında kahraman ilan edilen, hep sonraki uykuyu kurgulayan çapaksız gözlere işaretliyor.
Güzel, kalın parmakları. Detay. Ağzının kenarı. O haylazla aynı ismi. Saçma, çok saçma. Ne dediklerini anlayamıyorum. Başörtüleri yanaklarını da kapatıyor. Dergi için geldim, evet. Bana bakıp sırtımı sıvazlıyor. Detay. Bana resmi uzatıyor. Kadının dudağı aşağı düşmüş. Altında cılız bir at şahlanıyor. Detay. Matkabı elime bırakıp gidiyor. İşim düşmese de arayabilir miyim seni? Peki o zaman, tamam, diyor. Teşekkürler, peki o zaman, hoşça kal.