Yeruşalim'in İÖ 587 yılında Babilliler tarafından yıkılması, Ağıtlar kitabının kurgusunu oluşturmaktadır. Bu, insan ıstırabının uçlarda yaşanması, antik kentin harabeye dönmesi, ulusun küçük düşürülmesi ile tüm Eski Antlaşma tarihinin en travmatik olayıydı ve bunun altında yatan nedenin teolojik olduğu garanti edilmekteydi -Davut'un krallığı, Siyon kenti ve İsrail'in Tanrısı'nın tapınağı. Ağıtlar, sözle anlatılmaz bu acıyla, gözyaşlarına boğulmuş olsa da hayranlık uyandıran bir güzelliğe ve karmaşıklığa sahip şiirle konuşmaktadır.
"Eğer bu kitabı göz ardı edersek" der Chris Wright, kitabın nüfuz ettiği çoğu teolojik konularla mücadele etmenin ödülü ve zorluğunu da kaçırırız. Tümüyle sevecen ve iyi bir Tanrı'ya imanın yanı sıra acılara nasıl katlanılabilir? Bu olaylar Tanrı'nın yargısı olarak bilinse ve kabul edilse bile, zalimlik ve kötülüğün tufanı bütün sınırların da ötesine geçmemiş midir? Eğer anarşi, ölüm ve yıkım ülkede kol geziyorsa, İsrail'in imanının merkezi -sadık ve merhametli antlaşma Tanrısı'na imanı- dayanabilir mi?
Wright, Hristiyan okuyucular olarak bizlerin Ağıtlar'ı Kutsal Kitap'ın geri kalanından izole etmemiz gerektiğini ve edemeyeceğimizi gösterir ve eşit şekilde, Kutsal Kitap'ın geri kalanını da Ağıtlar kitabı olmaksızın okumamamız gerektiğini gösterir. Yine de kendi adına konuşmasına, bugün için de bir kitap olarak konuşmasına izin vermeliyiz.