Zahra Ayubi'nin İslam felsefe tarihi, feminist düşünce, toplumsal cinsiyet çalışmaları gibi ayrı akademik araştırma alanlarını, hem bu alanların uzmanlarını hem de genel okuyucuyu kendisinden uzaklaştırmayacak şekilde ustaca birbirine ördüğü Ahlakın Cinsiyeti, İslam etik tarihine farklı bir ışık tutmaktadır. Gazzali, Tusi ve Davvani'nin oluşturduğu, köklerini sadece İslami kaynaklardan değil, Yunan felsefesinden de alan etik geleneğinin, bir yandan dışlamaya bir yandan da seçkin erkeğin ahlaki arınma sürecinin bir aracı haline getirmek suretiyle ele almaya çalıştığı kadına (ve seçkin olmayan erkeklere) karşı ikircikli tavrının dayandığı metafizik çelişkileri okuruna ifşa eder. Düşüncelerinin genelindeki entelektüel tutarlılıklarından övgüyle söz edilebilecek bu filozofların, toplumsal cinsiyet ve etik söz konusu olduğunda düştükleri açmazlar, Ayubi'nin tarihsel sahnede önemli bir yere sahip olduklarını gösterdiği Müslüman kadınların, tam da bu tarihe ters düşen, mutlak ataerkil bir düzen inşa etmek üzere, "teoride" silikleştirilmeyi amaçladığını okuruna göstermektedir. Ayubi'nin ele aldığı etik geleneği, günümüzde halen okunmaktadır ve genel Müslüman etik söyleminin içinde adeta kök salmış durumdadır. Dolayısıyla Ayubi'nin mevzubahis gelenekteki, erkeği toplumsal cinsiyetin normu olarak ele almasından kaynaklanan metafizik gerilimleri çözümleyişi, geleneğin içerdiği mutluluk, mükemmelleşme, etik arınma, rasyonel ahlak gibi olumlu kavrayışları, tüm insanlık için yeni düşünme pratiklerinin imkânlarını barındırır. Ayubi ele aldığı metinlerdeki dışlayıcılığı ortadan kaldırmakla, İslam'ın kültürel ve aktüel deneyimini neredeyse ayırt edilemeyecek bir şekilde belirleyip, adeta ruhunu temsil eden bu geleneği, eleştirel bir dönüşüme tabi tutabilme imkânı yaratmaya çalışır. Eserin feminist İslam felsefesine giriş olarak sunulan bu aşamasında, sadece geleneksel kaynakla değil, feminist felsefe tarihi, feminist epistemoloji ve feminist din felsefesiyle ilgili güncel araştırmalarla da hesaplaşılır. Sonuç olarak Ayubi, güncel feminist din felsefesi ve İslam felsefe tarihçiliği içerisinde bir yer edinmekle kalmaz, aynı zamanda tüm dünyadaki Müslüman kadınların, geleneksel söyleme rağmen geleceklerini belirleyecekleri entelektüel girişime zemin hazırlamış olur.
"…ahlak, erkeklerin yaşamın üstün gayelerine yönelen akli kuvvetlerini cismani kuvvetlerinin önüne koyarak cisimsiz hale gelmelerinin, buna karşın kadınların annelik işini yerine getirme ve kendini dizginleme erdemiyle yetinmesinin beklendiği senaryolar sunar."