Yaratan (cc) ile yaratılan arasındaki irtibat ve ilişkiler, ancak tevhid inancı, ibâdet ve güzel ahlâk ile canlı ve sağlam tutulur. Lâkin zamanımızda insanlık hızla dünyaya yapışmış, dünyalıklara meyletmiş; bu hengâme içinde Müslümanlar da dünya ile aşırı meşgûliyetleri sebebiyle âhiret hazırlıklarını ihmal etmekte, dini vazifelerini yerine getirmekte zorlanmakta, güçlük çekmektedirler.
Ahlâk konusunun önemi küçümsenmeyecek kadar değerli ve âcil olmasına rağmen, maalesef son zamanlarda Müslümanlarca da bilhassa çok az ele alınır olmuş ve pek ilgi alanlarına girememiştir. Oysa ahlâk timsali Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav), Hz. Ebû Derda (ra)'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle buyurmuşlardır: "Mîzanda, güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiçbir şey yoktur!"
Maalesef düzenlerin, ideolojilerin, sistemlerin tesiriyle nesiller perişan olmakta, bilhassa da genç kitleler dinden, mânevî değerlerden, hatta hatta insanlıktan bile uzaklaş(tırıl)maktadırlar. Ahlâkî zâfiyetlerin nelere sebep olduğunu üzülerek endişe ile izlerken, her gün her saat ahlâkî çöküntünün değişik çeşitleriyle karşılaşmaktayız.
Kitapta da görüleceği üzere, İslâm ahlâk öğretisinin dışındaki ve bilhassa Batı felsefecilerinin ortaya koyduğu ahlâk anlayışı ibretlik bir vaziyettedir. Menfaatin, çıkarın, faydanın, bencilliğin ve nihâyetinde toplumları sömürme yollarının arandığı bir ahlâkı ikâme etmek için kafa yormaktalar. Oysaki İslâm; îman denlerine hep paylaşmayı, hakkâniyeti, adâleti, iktisadi ve kısdı emretmektedir; zulüm olmasın diye.