Bir tek Ahmed Râsim'i ortaya çıkarmak, Türkçenin yarı sözlüğünü yapmak olacaktır, diyorum, bu küçük denemeden sonra. Anlamak için, çağdaşlarının kapısını çalmak zorunda kaldığımız bu yakınımızdaki eserlerin, yarın, başka yollardan, yalınızca sözlüklere başvurarak içinden çıkabileceğimizi sanmıyorum. Bunlar hemen himmet görmezse, durdukları yerde kendi kendilerini yiyip bitiren, ziyan olup giden ve bir gün salt bir addan ibâret kalacak olan değerlerimiz hâline düşeceklerdir, yazık!
Orhan Şaik Gökyay
Eşkâl-i Zamân- Milli Eğitim Bakanlığı, 1969, Önsöz.
Kaleminden yağla bal damlayan yazarlardan biri de Ahmet Rasim'dir. Onun sözcük dağarcığı da insanda ne takat bırakır ne soluk. Onda her şey binlerin üstüne oturtulmuştur. Sevgilinin bile yüz türlü görünümü vardır. Hoppa, züppe, yosma, dilber, haspa, cilveli, işveli, şiveli, edalı ve de vefalıdır. Ayrıca afet-i devran, ruh-ı revan, meşhur-ı cihan, serv-i hıraman, yani amanın aman denizlerinde yüzer. Yanakları da gül, parmakları kalem, tırnakları karanfil, kaşları ok, ağzı hokka, zülüfleri kement, dili bülbül, saçları sümbül, dudakları ise mül, yani şaraptır. Kısacası güldür bre güldür.
Salâh Birsel
Halley Kimi Kurtarır – Yazının Tadı, Yazko, 1981. s. 21-26.