"Nisan yağmurunda, leylak ağaçlarının suya olan hasreti vuslata ererken erguvanlara nazire yapan muhteşem renkleri, tanıklık eden gözleri kıskanmaya davet ediyordu… Bu şehrin havası bambaşkaydı.
Yağmurlar bir başka yağmakta, çiçekler daha bir çalımla açmaktaydı...
Bazı değerlerin öylesine farkına varıyordu ki, "normal insanlar"ın hiç de umursamadığı pek çok konuda, onun tavırlarıydı asıl üzerinde durulması ve ders alınması gereken… Cemil, Marcuse'un deyimiyle "anlamlıyı saçmaya, saçmayı anlamlıya" dönüştüren kayıp bir hikâyenin kabul edilmemiş öznesiydi. Belki de o, öznel hakikatin vücut bulmuş hâliydi…"
Gizemli bir coğrafyada yaşayan aydınların, sıradan insanların derin, ironik, hüzünlü hikâyeleri... Esnafı, bürokratı, aydını, mahalle dayanışması...
Elinizdeki kitap, anlatının kaçınılmaz dağınıklığını yalınlığı
arkasına alarak aşıyor, okura yeni bir alan açıyor.