Kısa ömrünü manik depresif uçlarda yaşamış olan Trakl, Alman dilindeki dışavurumculuk akımının en önemli adlarındandır. Koyu renklerin baskın olduğu çarpıcı görsellikteki tablolar olarak yorumlansa da Trakl'ın gizemli (enigmatic) içerikteki şiirleri sözcüğün geniş anlamıyla karanlıktır. Şiirine girmek için doğrudan alıcıları vermemesi onun adını "saf şiir" tanımıyla ilintilendirir; benzersiz otobiyografik öğelerin izini süren eğretilemeleri kendi başına çözülebilir nitelikte değildir. Bununla birlikte bu saf şiir kendi ben'ini hedeflerken öteki'ni, kendi içindeki ötekilik olasılığını aramaktan vazgeçmez. Bu kazı, şairi her defasında yeniden çektiği acıların karanlıklarına, var olmanın ıstırabına geri götürecektir.
"İçimde en korkunç olasılıkları hissettim, kokladım, onlara dokundum ve kanımda kötü ruhları, kışkırtmalarıyla bedeni çılgına çeviren bin şeytanın ulumasını dinledim. Ne kadar korkunç bir kâbus!" İşlenmiş sözcüğün dehşet verici iç uçurumların aynası olduğu, şairin trajik ölümü ertesinde Rilke'nin yazdığı gibi, başkaları için "giril(e)mez olan" ve "sadece kendisi için varmış gibi görünen" bir deneyim alanının yinelenemez şiiri.