Uçaktan iner inmez, kliması çalışan otomobile kendini atıverdi. Yol boyunca, hayranlıkla dışarıdaki manzaraya bakıyordu. Solunda geniş bir muz tarlası ve bitişiğinde çilek tarlasını görünce iç geçirdi. Birden "Şoför Bey!" diye bağırdı: "Muz ve çilek satın almak istiyorum, burada durur musunuz?"
"Burada muz ve çilek satmazlar." dedi şoför.
"Ama yemek istiyor ben, neden muz ve çilek ekerler ki?"
"Yemek için ekerler."
"Yiyelim öyleyse, lütfen durun."
Şoför otomobili sağa çekti, durdu. "Buyurun Madam, istediğiniz kadar muz ve çilek yiyebilirsiniz.
"Sahibi kızmaz mı?"
"Hayır, burada doyana kadar yerseniz kızmazlar. Ama biriktirmek için götürürseniz kızarlar"
"Bu köyün adı nedir?"
"Sömürgenlerin 'Küba' ilan ettiği 'Onuncu Köy'. Burada hırsızlık ve dilencilik bilmezler." diye ekledi.
Petra, çilek ve muzları döke saça yerken nasıl olsa doğa temizler düşüncesiyle meyve artıklarını etrafa fırlattı.
Şoför müdahale etti: "İşte buna kızarlar. Muz ve çilek artıklarını şu gördüğün kutuya koymalısın, çünkü onları ineklere yedirip süte çevirirler."
Petra, köy hakkında daha çok şey bilmek istediğini söyledi.
Otele yerleştiğinde yatağına uzandı. Aklı Onuncu Köy'de kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra uyuyakaldı.