Bundan sonra İran'da olduğu gibi Hurufiler için Osmanlı toprağı da emin bir yer olmaktan çıkmıştı. Artık burada da kovuşturmaya tabi tutulmaktaydılar. Geldikleri bu yeni topraklarda kendilerini kamufle edip gizlenebilecekleri sığınacak nihaiyi bir liman bulmak zorundaydılar. Zamanın Alevi-Bektaşiliği onlar için biçilmiş kaftandı. Zaten daha önce de birçok Hurufi aralarına karışmıştı. Zira Alevi-Bektaşilere şirin gelecek, onların inançlarıyla örtüşüyormuş gibi görünen, aslında ise; Hıristiyanların ve Müslümanların Hz. İsa (a.s) ya bakış açıları gibi birbirinden farklı, Ali, Ehlibeyt taraftarlığı ve sevgisi söz konusuydu.
Yine Alevi-Bektaşilerin iç içe oldukları İslam tasavvufunda alınmış; insan-i kâmil, Esrar-i huruf, tevil gibi motifleri ancak Alevi-Bektaşilikteki anlamlarından farklı anlamlar yüklenmiş olarak onlar da sahiptiler. Alevi-Bektaşilikte olanca farklılıklarını, ayrı batin yorumlamalarını ilk etapta ön plana çıkarmayarak, bu motifleri yem olarak kullanıp içine rahatlıkla sızabilecektiler.
Denilmiştir ki; insanlar en kolay benzeriyle kandırılır ve en kolay kandıranlar da onlardan olmayıp onların jargonuyla konuşanlardır.