Uyandığımda yine o lanet dört duvar,
örümcekli yerleri bile ezbere biliyorum
…
Masanın üstünde pis kokan bir kül tablası,
ve birkaç kâğıt
Dalıp gittim uzaklara,
doğduğum, büyüdüğüm yerlere
Ne çare; çook uzaktalar, bir hayal kadar uzak,
çocukluğum kadar uzak!
…
Pencereden dışarıya baktım,
Beyaz, mavi upuzun bir gökyüzü
sonra avlu, sonra beton, sonra çelik,
sonra top oynamak için uyduruk bir file,
güneş tepeye varmış, günü yarı etmiş bile…
Avlunun dışından sesler geliyor,
hep yabancı sesler
Sanki annemin, sanki babamın, sanki senin
Sesin…
Yalan da olsa avunuyorum onlarla!
Delirmeye,
kim bilir kaç gün daha
…