Toplum nezdinde kıymetli bir ismi zikrederken veya yeni nesillere tanıtırken birkaç özelliğini öne çıkararak hayırla yâd etmek yeterli olabilir. Fakat bazı isimler vardır ki müktesebatını ifade ederken böyle bir anma şekli yetmez. Şüphesiz Merhum Ali Fuad Başgil Hoca da böyle abidevi şahsiyetlerden biridir. Zira Başgil ismi, bir hukukçunun ötesinde bir akademisyeni ve aynı zamanda bir mütefekkiri anlatır. "Esas Teşkilat Hukuku" gibi akademik bir eserin yanında, "Din ve Laiklik", "Demokrasi Yolunda" ve hatta "Gençlerle Baş Başa" gibi bir eserleri yazan şahsiyeti, toplum ve birey hayatına temas eden teorinin, akademinin ve siyasetin tecessüm etmiş hali olarak ifade etmek hakkaniyetli bir tavır olacaktır.
Ali Fuad Başgil'i anlatmak için tek bir sıfatın yeterli olmayacağı söylenmelidir. Başgil, her şeyden önce alanındaki en iyi akademisyenlerden birisi; Türkiye'de Anayasa Hukuku disiplininin gelişimine önemli katkısı olan, hukuk ile toplum arasındaki bağı en iyi şekilde kurma becerisi gösteren bir "hoca"dır. Öyle ki Başgil, sahip olduğu teorik bilgiyi, dönemdeki pek çok meslektaşının aksine, rejimin çıkarları doğrultusunda kullanmaz. Anayasa ile diğer yasaların toplumsal ve siyasal kültürden bağımsız olmadığını düşünür. Bu bakımdan, anayasal kavramlarla ülkenin öncelikli ihtiyaçları ve gerçekleri arasında sıkı bir ilişki kurar. Mesela Cumhuriyet rejiminin en önemli ideallerinden biri olan toplumu laikleştirme girişimlerine karşı çıkar. Laikliğin Türkiye'de ideolojik olan kullanılan anlamıyla değil, özüyle ve gerçek yönüyle ilgilenir; kavramın değil; ülkemizdeki carî uygulanma şeklinin yanlışlığı üzerinde durur. Aynı nedenle, tepeden inmeci reformlarla toplumun değiştirilebileceği yönündeki hâkim eğilimin tersini savunur.