Kitabın adına bakarsak bu, Ali'nin romanı. İçine girmeye kalkarsak bu, Enis'in romanı. Gerçekte ise Gül Güleryüz'ün dördüncü eseri. Dünyanın bütün meslekleri, tüm sanatları, zanaatları özü itibariyle emek yoğundur. Yetenek tüm canlıların doğasında sınırları belli belirsiz olarak vardır. İşlenmesi halinde hem yatay hem dikey, hem nicel hem nitel ufuk açıcı bir gelişme gösterir. Önemli olan ise işe ruhunu koymak/katmaktır. Gül Güleryüz, Ali'nin Romanı ile kelimelerin ve kurgunun dünyasına kendi adına yeni bir sayfa açıyor.
Anlatı öz olarak iki koldan ilerler. Ali'nin anlattığı Enis'tir, onun zenginlik ve entelektüellikle bezenmiş ama aynı zamanda travmaları da eksik kalmayan yaşamı... Enis'in anlattığı ise Ali'dir. Ali'nin yoksullukla ve çukurdan kurtuluş umudunun yazdırdığı roman dünyasıdır. Burada "kurgu"ya dair birçok referans da buluruz. Yerli yabancı birçok yazardan minik alıntılarla hem kurguyu hem de postmodern edebiyatı anlamaya/algılamaya çalışırız. Ali'nin hikâyesi de trajiktir ve...
Bu Ve'yi "saklı" tutalım. Gizli/gizemli tutalım çünkü mesele iki-üç paragraflık bir arka kapak notundan ibaret değildir, çünkü okura sürprizler bırakmak işin doğasında var. Dahası, yazarın (hangi yazarın?) kullandığı kelimeler, uyguladığı biçim, geliştirdiği üslup Ali'yi, Enis'i, onların hikâyelerini "bile" gereksizleştirebilir.