Beni bekleyenler çaresiz, hırçın, yorgun ve şaşkın... Sağa sola koşuyorlar. Hareket hâlindeler. Söyleniyorlar. Telaşlılar da… Kapkara giysili benzerlerimle göz göze geliyorum. Hepsi de benden iri yapılı ve ürkütücü. Yüzleri korkunç. Anlatmam olanaksız. İğreniyorum. Kendimden ve benzerlerimden... Tabii bu kendimi zaman zaman sevmediğim anlamına gelmiyor. İçim dışıma çıkıyor. Hiçbir yaratığın yüzüne benzemeyen yüzler taşıyoruz binanın bu kısmında. Lanetlenmiş gibi oluyoruz. Sevmiyoruz fakat buraya da gelmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Varlığımız için gerekli bu. Binanın ön tarafında hiç böyle değiliz. Aynada siz kendinizi nasıl görüyorsanız, biz de birbirimize ve aynaya baktığımızda kendimizi sizler gibi görüyoruz. Nedenini bilemiyorum. Bilenin de olduğunu sanmıyorum.
Alışılmışın Dışında öyküler, aklındaki dünyanın kentine bilinciyle düşsel bir yolculuğa girişenleri, kendi sesini tutsak edenleri, babasıyla bütünleşenleri, tabuları ipleşmiş fotoğraf insanları, sahteliklerin dünyasına karşı olanları ve dahasını anlatıyor.
Tacim Çiçek, bize başkalarının düşünde olduğumuzu hatırlatıp bu yaratıma ortak ediyor; kim bilir...