Allah'ın varlığını aklî ve naklî deliller yoluyla ispatlama İslam tarihinin başından beri var ise de bu uğraş bazı dönemlerde daha özel bir önem kazanmıştır. Kelam tarihinin yaygın dönemlendirme tarzlarından biri, mütekaddimîn, müteahhirîn ve yeni ilm-i kelam şeklindedir. Mütekaddimîn döneminde aklî delillerin daha dakik olarak işletildiği görülür. Biz bu çalışmada önceki dönemlerde kullanılmış olan delillerle birlikte Yeni İlm-i Kelam döneminde geliştirilmiş olan isbât-ı vâcib delillerini inceledik. Temel amacımız yeni ilm-i kelâmcıların isbât-ı vâcib çalışmalarını ortaya çıkarmak olmakla birlikte birinci bölümde kavramsal zemin oluşturmak için isbât-ı vâcib geleneğini ve isbât-ı vâcib terminolojisini inceledik. İsbât-ı vâcib literatürünü tanıtmanın yanı sıra örnek olarak Kâtibî ve Tûsî'nin birbirlerine yazdıkları isbât-ı vâcib risâlelerini inceledik. Yeni ilm-i kelâmın doğduğu ortamı çeşitli yönleriyle ortaya koymaya çalıştık. Ardından dört yeni ilm-i kelâm düşünürü olarak Abdüllatif Harpûtî, Filibeli Ahmed Hilmi, İzmirli İsmail Hakkı ve Said Nursî'nin ilmî kişiliklerini ve kelâm ilmi açısından önemlerini ortaya koyduk. Hudus, imkân, gaye ve nizam, inayet ve ihtira gibi klasik delillerin yanı sıra ahlak, kemal ve kabul-i âmme gibi modern deliller de ele alınmıştır. Özgün delil geliştirmede İzmirli ile Said Nursi'nin öne çıktıkları görülmektedir. Özellikle Said Nursi, Hz. Muhammed, kâinat, Kur'an-ı Kerim ve vicdan delillerine özel bir önem vermiştir. Bu çalışma ile dört düşünürümüzün Allah'ın varlığını klasik, modern ve geliştirdikleri özgün delillerle nasıl ispatlamaya çalıştıklarını ortaya çıkarmış olacağız.