Meydandaki mahşeri kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Herkes, biraz sonra Selçuklu Tahtına oturacak olan Alp Arslan'ı dinliyordu. Sesi ne kadar gür çıksa da sözcüklerin boğazına düğümlenmesine engel olamıyordu Alp Arslan. "Aziz Türk Milleti ve Soylu Selçuklu Halkı!" dediği anda yeri göğü inleten; "Sultanımız çok yaşa…" nidaları gözlerini bulutlandırmaya yetmişti. Duygularını halkından gizlemedi Alp Arslan. Düşürdüğü iki damla gözyaşı, yüreğinde hissettiği coşkunun göstergesiydi. O biliyordu ki gözyaşı insan olmanın gereğiydi. Yeri ve zamanı geldiğinde sultanlar da gözyaşı dökerdi. Saray'ın duvarlarını göstererek:
"İnsanlık adına yemin ederim ki, şu gördüğünüz taş duvarlar benimle sizin aranızda bir engel teşkil etmeyecek. Dinim İslam adına yemin ederim ki, benim menfaatim sizin menfaatinizden önde olmayacak. Ben sizlere huzur, güven ve adalet vadediyorum. Zira bütün bunları sizler, benden çok daha önce hak ediyorsunuz."
Okurlarımız dünyanın en önemli tarihsel dönemlerinden birini ve Türklere Anadolu'nun kapılarını açan Sultan Alp Arslan'ı farklı bir yaklaşım ve akıcı bir üslupla anlatan yazar İlhan Akın'ın bu romanını ellerinden bırakamayacaklar.