Kapitalizm ve neo-liberal eğitim politikalarının bir uzantısı olarak dünyanın takip ettiği eğitim modellerinin içeriksel dönüşümünün gerçekleştiği ve küresel ölçekte derhâl benimsendiği bu dönem, diğer dünya ülkelerini olduğu kadar Türkiye'yi de etkilemiştir. Endüstri Devrimi'nden bu yana yeryüzünün kaynaklarını hoyratça kullandığımız ve geldiğimiz noktada yeni arayışlar içerisine girdiğimiz günümüzde, dünyanın birçok yerinde doğa temelli erken çocukluk eğitimi çok sayıda farklı konseptlerle karşımıza çıkıyor. Tabii bu farkındalıkla gelen çeşitliliğin yansımaları ülkemizde de yankılanmaya başlıyor.
Çocukların dünya ile uyumlu ve yaşadığı yerin farkında ve yaşadığı yer ile ilgili söz hakkı sahibi olan vatandaşlar olarak yetişmesini birer ilke olarak edinen orman pedagojisinin, Polonyalı yazar ve pedagog Janusz Korczak'ın çocuklar için kurmak istediği adalet ve mutluluk temelli bir dünya ile ilişkisi olmalı.
Orman pedagojisinin benimsediği çocuğa ilişkin bakış açısı, belki de 1917 yılında Ekim Devrimi'nin ardından oluşturulan Çocuk Hakları Bildirgesi, 1959 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi ilan edildikten sonra çocukların ve çocukluğun farkına varılması ve 1989 yılında çocuklara birey olarak değer verilmesi, bu hayalin de yaydığı güçlü enerjinin nüveleridir. Bugün tam olarak uygulama ortamlarına aktarılamamış olsa dahi, çocukların fikirlerine değer verilmesi, onların bağımsız birer birey olarak kabul görmeleri ve kendilerini ilgilendiren konularda söz hakkına sahip olmaları gerektiği konusunda hemfikiriz. Bunun yanında, çocukların eğitim ve gelişim hakları çerçevesinde ilgi ve ihtiyaçlarının belirlenmesi, öğrenmeleri, çeşitli beceriler edinmeleri için hep birlikte çalışıyor ve üst düzey çaba sarf ediyoruz. Çocukların dünyanın geri kalanı ile (tüm kara parçalarında ve su kütlelerinde) bir bağı olduğuna inanan, bu bağı geliştirmek için çocuğu ve yaşadığı coğrafyayı bir bütün olarak gören ve buna katkı sunan insanlarla aynı duyguları paylaşmanın kıvancı içindeyiz. Bununla birlikte, yetişkinler olarak çocukların geçtiği yollarda onlara eşlik ederken en büyük sorumluluğumuzun çocukların ait oldukları toprak parçasındaki tüm topluluklarla kurduğu/kuracağı bağı geliştirmek olduğunun da bilincindeyiz.
Orman Okulu Yaklaşımı'nı benimseyen ve Freire'nin sözünü ettiği gibi öğrenenlerin özerkliğine, özsaygısına ve kimliğine saygı duyan erdemli öğretmenlerle birlikte oluşturacağımız eğitim pratikleri sayesinde, Türkiye için özellikle erken çocukluk eğitiminde yeni bir dönemin başladığını ve uygulanan alternatif eğitim yaklaşımların gün geçtikçe güçlenerek yaygınlaştığını gözlemliyoruz. Öğretmenlerin pedagojik birtakım ilkeler benimseyerek henüz ülkemiz için yeni sayılabilecek "Orman Okulu" yaklaşımını benimseyerek, otoriter sınıf ortamının gücünü sarsmaya niyet ettiklerini fark ediyoruz. Bu yaklaşımın temel öğretisine ilgi duyan ve yaklaşımı ayrıntılarıyla öğrenmek isteyen ebeveynlerin ve öğretmenlerin varlığını görmek, çalışmalarımızı yürütürken bizlere büyük bir motivasyon sağlıyor. Ülkemizde "mahallenin çocuğu" olarak yaşadığımız zamanın ruhunu hep beraber geri getirebilmenin hayalini kuruyoruz. "İnsan" türü dışında başka türlerin varlığını iliklerine kadar deneyimlemiş bir nesil olarak şimdiki çocuklara vaadimiz; belki de kuşlara, börtü böceğe, ağaçlara kucak açışımızdaki heyecan olsa kâfi gelir. İsteriz ki şimdiki harika çocuklar da toprağın çocuğu olmanın duygusunu tatsın, yolları arılarla, kızılgerdanlarla kesişsin. Karatavuğun adını duyunca hislensin, mimozaları bilsin, nehirleri adımlasın. Tek bir ağacın gücünü ve bir olmanın hürlüğünü görebilsin, duyabilsin ve hissedebilsin… Etrafları bütün bunların gerçekleşmesi için fırsatlar yaratan yetişkinlerle dolu olsun.