Sene 1876. Polonyalı meşhur aktrist Maryna Załezowska, California'da hayalindeki komünü kurma hayaliyle Amerika' ya göç eder. Yanına ailesini ve dostlarını da alarak böyle bir maceraya atıldığı için birçok tepkiyle karşılaşsa da Maryna kendi doğrusundan şaşmayacak, iç sesinden başkasına kulak vermeyecektir.
Susan Sontag, Polonyalı bir aktristin gerçek yaşamından esinlenerek yazdığı bu romanda, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişin sancılarını beklenmedik bir açıdan ve birçok konuyu ahenkle bir araya getirerek ele alıyor. Amerika'da, zengin anlatımı ve dokunaklı karakterleriyle, tıpkı sahnedeki Maryna gibi okurunun tüm dikkatini üstüne çekip soluğunu kesiyor.
Avrupalılar elli küsur yıldır aynı şeyi söylüyorlar: İşler yolunda gitmezse biz de çeker Amerika'ya gideriz. Toplumsal konumları uyumsuz olan ve ailelerin baskısından kaçan sevgililer; eserlerinin hak ettiği ilgiyi göremediğine inanan sanatçılar; devrim çabaları boşa giden devrimciler – hadi, Amerika'ya! Amerika'nın varlık nedeni, Avrupa'nın açtığı yaraları sarmak ya da eski istekleri unutturup yerine başka arzular koymak sanki.