Başka ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, bazı hukukçuların kişisel arzularını hukuk kuralı olarak sunmak gibi zaafları vardır. Oysa hukuk kurallarının koyucusu, hukukçular değil, yetkili organlardır. Anayasa kuralı koymaya asit kurucu iktidar, anayasa kurallarını değiştirmeye tali kurucu iktidar, kanun koymaya yasama organı yetkilidir. Anayasa kuralları anayasada, kanun kuralları ise kanunlarda yer alan hükümlerden ibarettir. Anayasa kurallarını değiştirmek isteyenler, tali kurucu iktidara, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin nitelikli çoğunluğuna; kanunları değiştirmek isteyenler ise yasama iktidarına, yani Meclisin salt çoğunluğuna sahip olmalıdır.
Parlamentoda bu çoğunluldarı sağlayamayan siyasal eğilimlere mensup hukukçular, kendi kişisel görüşlerini geçerli hukuk kuralıymış gibi kabul ettirmek için, "anayasaüstülük", "hukukun genel ilkeleri", "anayasa içi hiyerarşi", "uluslararası hukukun iç hukuka üstünlüğü", "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk kanunlarına üstünlüğü", "anayasal teamül", "anayasanın ruhu" gibi birtakım sihirli kavram ve ilkelere başvurmaktadırlar. Bu kavram ve ilkeler, seçimlerden yenik çıkan siyasal eğilime mensup hukukçuların, seçimlerden galip çıkan ve meşru olarak hukuk kuralı koyma yetkisine sahip olan siyasal çoğunluğu etkisiz kılmak için kullandıkları araçlardır. Türk anayasa hukuku alanında bu kavram ve ilkelerin kabul edilmesi, milli iradeyi felce uğratmanın mükemmel bir yolu olacaktır.
Demokratik bir hukuk sisteminde yapılması gereken şey, anayasa ve kanun kurallarının geçerliliği konusunda, yukarıdaki kavram ve ilkeler kullanılarak belirsizlik yaratmak, hukuk güvenliğini sarsmak değil; isteniyorsa, anayasa ve kanun kurallarını öngörülen usüle uyarak önce değiştirmek, sonra da uygulamaktır. Ancak bu, her şeyden önce, bir istenç, bir irade sorunudur. Bir demokrasi de ise, bu istenci, bu iradeyi açıklamaya hukukçular değil; seçmenler ve onun temsilcisi olan parlamento yetkilidir.