Yusuf Angola diye bir ülkenin var olduğunu elbette biliyordu ama bir gün oraya yolunun düşeceğini ve orada hayatının en unutulmaz hatıralarını edineceğini tahmin edemezdi. Zaten İstanbul'dan ayrılırken "Ben Angola'ya gideceğim" düşüncesiyle ayrılmamıştı. Amacı Portekiz'e gitmekti. Angola onun önüne Portekiz'de çıktı.
Yusuf'un Kınalıada'da küçük bir oteli vardı. Otelde işleri iyi gitmiyordu. Kınalıada yeterince turist çekemiyordu. İstanbul'a turist geldiği zaman Sultanahmet'ten başka gezip göreceği bir yer olduğunu düşünmezdi. Sultanahmet çevresinde bir otelde kalır ve o civarda biraz dolaşır giderdi. Yabancı turistler İstanbul'u yeterince tanımıyorlardı.
Halbuki bu işi başka ülkeler fevkalade başarılı bir şekilde yürütüyorlardı. Ülkelerinin neredeyse her karışını tanıtıp herbirine ayrı ayrı turist çekiyorlardı. Portekiz bu işi iyi yapan ülkelerden biriydi. Okyanus kenarındaki ülke doğal güzelliklerini korumuş ve turistlere okyanus manzarası eşliğinde tatil yapmanın ayrıcalığını sunuyordu.
Ama Portekiz'in turizm başarısı, sadece tabiatın ona bir bağışı olan okyanustan ibaret değildi. Portekiz insanı zekiydi. Ülkelerine birçok sebeple turist çekiyorlardı. Mesela Portekiz dini bakımdan hiç de önemli bir bölge olmamasına rağmen din turizminde dünyanın en başarılı ülkelerinden biriydi. Lizbon ve Porto arasındaki küçük Fatima kasabasını dünyada bilmeyen yoktu ve özellikle Hristiyanlar, bu kasabanın kutsallığını görmek için her yıl akın akın Portekiz'e gidiyorlardı.