"Genel anlamda ıstırap bizi daha iyi hale getirmez. Bilakis çok daha dargın, öfkeli ve şiddete meyilli hale getirir. Eğer böyle olmasaydı, eğer yoksulluk bizi daha iyi hale getirseydi, o halde yoksulluğa karşı mücadele de edilmezdi, çünkü böyle bir mücadele, insanlığın en yüce yanına karşı savaşmak anlamına gelirdi."
Héctor Abad Faciolince, dördüncü romanı Angosta'da karşımıza bir distopyayla çıkıyor. Genelde Latin Amerika motifleriyle, özelde ise And Dağları bölgesi ve Kolombiya'dan alıp işlediği sembollerle yarattığı hayali şehir Angosta'yı aslında hepimiz tanıyoruz. Zengin ile fakirin arasındaki uçurumun genişleyerek en nihayetinde bir kentin somut olarak üç ayrı sektöre bölünmesini zorunlu kıldığı bildik bir Üçüncü Dünya ülkesi trajedisinin belirsiz bir gelecekteki haline tanık oluyoruz Angosta'da.
Sıradan, bohem bir hayat süren sahaf Jacobo Lince'nin başından geçen sıra dışı olayların anlatıldığı, yazarın olay örgüsünü meydana getirirken gazetecilik deneyiminden beslendiği fark edilen bu kitapta aile, aşk, cinsellik, erotizm, siyaset, toplumsal eşitsizlik gibi konular beklenmedik bir dayanışma öyküsüne dönüşürken, Abad bir yandan da metni sıkça başvurduğu edebiyat tartışmalarıyla harmanlıyor.
Héctor Abad Faciolince kaçakçılar, renkli sofralar, yemek sonrası masa sohbetleri, karanlık güçler ve bereketli topraklarla bezediği bu romanında memleketini ve coğrafyasını ne kadar iyi tanıdığını ortaya koymanın yanı sıra, günümüz Latin Amerika edebiyatına, toplumuna, siyasetine, insan ilişkilerine gelecekten bakarak küreselleşen toplumlara mensup farklı kesimlerin açmazlarının, arzularının, öfkelerinin ve özlemlerinin bir panoramasını sunuyor. Angosta, aynı zamanda Hector Abad Faciolince'nin Türkçeye kazandırılan ilk kitabı.
"Yeryüzünün bu tuhaf mekânının başkentinin adı Angosta'dır. Mükemmel olan iklimi dışında, Angosta'daki her şey kötüdür. Cennet olabilecek bir yerdir ama cehenneme dönmüştür."