Van gölü çevresi dört mevsim güzeldir, hayranlık vericidir. Bu gezilerim sırasında arkadaşlarla Van'ın ünlü kalesini dolaştık, Van Gölü'nün sodalı suyunda yıkandık. Nemrut'a çıktık, bir kazan ağzını andıran kocaman krateri gezdik; burada, yazın göçebeleri barındıran soğuk ve sıcak su göllerinin kıyısına indik. Van Gölü çevresinde birbirinden yalçın dağlar sıralanır. Yaylalar sonbaharda da yemyeşildir ve yol boylarında mor koyun sürüleri dizilir.
O yörede dağ eteklerindeki yolları izlerken Aras'ın öte yakasını, Erivan tarafını garip duygularla seyrettim. Sınır iki dünyayı ayırıyordu ve orası bizden çok uzaktı! Öbür yanda, bizim uğruna dövüştüğümüz, nice belalara katlandığımız sosyalizm, özgürlük ve mutluluk vardı... En azından biz öyle sanıyorduk. O günden bu yana yıllar geçti, güvendiğimiz dağlara kar yağdı.
Aylardan Ocaktı ve İsveç'in bol yağışlı kışlarından biri yaşanıyordu. Yerde 30-40 santim kar vardı, çamlar karla örtülüydü ve göller buz tutmuştu. Ama ne soğuk, ne kar bir sorun değildi. Evler, işlerleri, taşıtlar standart bir sıcaklğıa sahipti ve dışarda insanlar soğuktan korunmak için, sert kış koşullarına uygun, kozmonot elbiselerini andıran kalın elbiseler giyiyorlardı.
Kuşkusuz yılların dize getiremediği insanlar da oldu. Ve mücadele alanı hiç boş kalmadı. Büyük bir sorumluluk duygusu ve özveri ile gecelerini gündüzlerine katarak çalışan bu eski kadroların ve mücadele bayrağını devralan yenilerin çabasıyla partimizin örgütsel çalışması sürerek bugünlere kadar geldi.