Ne zaman bir ahbap meclisinde bir anımı anlatsam, derhal Hâtıralarınızı yazıyor musunuz? sorusu ile karşılaşmaktayım. Hayır deyince karşımdakilerin hayal kırıklığına uğradıklarını görüyorum. Bu sefer Ne olur yazın ısrarları başlıyor.
Bana göre anıların, zamanında alınmış notlara ve toplanmış belgelere dayanması lâzım. Ancak bu yolla olayları aslına uygun olarak tam yansıtmak ve isabetli sonuçlara varmak mümkün olur. Üzülerek söyleyeyim ki; nâdir haller dışında; ne not aldım, ne de belge topladım. Bu yüzden hâtırat yazmayı düşünmemiştim.
Eşim Nihâl Hanımefendi de Yazın. diyenlere katıldı. Aklına ne gelirse, neyi hatırlarsan tarih, sıra aramadan onu yaz diye beni cesaretlendirdi. Ben de öyle yaptım.
İşin tuhaf tarafı anılarımı yazmaya başladıktan sonra hayretle gördüm ki evrakım arasında bir sürü belge ve zamanında tuttuğum bir hayli de not varmış. Tabiî bunlardan geniş ölçüde yararlandım.
Özellikle Başbakan İsmet İnönü'nün şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış, yapıldığı zaman tarafımdan aynen kelimesi kelimesine not edilmiş, siyasî ve toplumsal havayı yansıtan çok önemli ve ilginç görüşlerinin yer aldığı konuşmaları, eksiksiz aynı ile gün ışığına çıkıyor.
Bununla beraber yine de anılarım, herhangi bir kronolojik sıraya veya belli bir konuya bağlı olmaksızın bende şu, ya da bu şekilde iz bırakanları aktarmakla sınırlı kaldı. Bazen de hocalığın verdiği alışkanlıkla bilgi vermeye kalkışmışım. Hoşgörmenizi dilerim.
Bilmem benim için önemli görülüp de yazdıklarım, siz okurlarım için de aynı şekilde görülüp değerlendirilecek mi?