Dil, sözlü ve yazılı olarak iletişimde kullandığımız, doğduğumuzda hazır bularak edinmeye başladığımız, doğrudan doğruya insana özgü, çok güçlü, büyülü bir düzendir; düşünme ve düşünüleni aktarma dizgesidir. Tıpkı beynin yapısı gibi bugün bile birçok özellikleri aydınlatılamamış olan bu dizge bize, sınırlı sayıdaki öğelerle sayısız anlatım olanakları sağlamakta, bir doğal dili, düşünülen her şeyi anlatabilen bir niteliğe kavuşturmaktadır.
Doğduğumuz zaman biz anadilimizi sözvarlığıyla, kavramlarıyla, dilbilgisi kurallarıyla çevremizde hazır buluruz. Onunla düşünür, dünyayı onunla algılarız. Ünlü düşünür Wittgenstein'ın şu sözü bu gerçeği en iyi biçimde anlatır:
"Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır."
Bugün anlambilim çalışmaları birçok araştırıcı tarafından dilbilim açısından ele alınmakta, dilbilimsel anlambilim olarak yürütülmektedir. Kimi bilim çevreleri ise onu mantık çalışmalarıyla örtüştürerek mantıksal anlambilim üzerinde durmaktadır. Biz bu kitabımızda doğrudan doğruya dilbilimsel anlambilim üzerinde duruyoruz.
Yeni, genç araştırıcıların konuya eğileceği, yeni gözlem ve yargılara ulaşacağı umuduyla…