Bu kitabın özel konusu Kayıp Zamanın İzinde'nin anlatısıdır. Okurun da dikkatini çekmiş olabileceği gibi ne başlıkta ne de alt başlıkta bu kitabın özel konusundan bahsediliyor. Asıl mesele şu ki, buradaki Proust anlatısı sık sık ve bazı okurların sinirini bozacak şekilde, daha genel hususlara dalmak için göz ardı edilmiş ya da bugünlerde denildiği gibi "edebiyat teorisi", daha net bir ifadeyle anlatı teorisi (anlatıbilim) eleştiriyi bir kenara itmiş görünecektir.
Kayıp Zamanın İzinde'yi genel bir anlatının ya da roman anlatısının, otobiyografik anlatının ya da herhangi başka bir sınıf, tür ve çeşitte anlatının basit bir örneği gibi ele almak benim açımdan pek mümkün görünmüyor. Bütünü bakımından alındığında Proust anlatısının özgüllüğü başka bir şeye indirgenemez ve her türlü çıkarsama bir yöntem hatası olacaktır; Kayıp Zamanın İzinde yalnızca kendi kendinin örneğidir. Ama diğer yandan, bu özgüllük ayrıştırılamaz değildir ve onun her analiz edilebilir özelliği bir bağlantıya, karşılaştırmaya ya da bir perspektife kavuşturulmaya elverişlidir. Her eser gibi, her organizma gibi, evrensel ya da en azından bireysel ötesi bileşenlerden mürekkeptir ama o bunları özel bir sentezde, kendine özgü bir bütünlükte bir araya getirmiştir.