Bir şeyleri yazıya dökmek için birçok neden bulunabilir. Ben sevgili annemden, aile yaşantımızdan ve 20. yüzyılın Türkiye'sinden hatıralarımı kaleme almak istiyorum.
Belki yazdıklarımla Almanya'daki Türklerle ilgili bazı genelleşmiş ön yargıları yıkabilir; aynı zamanda Almanya'daki Türklere kökenleri ve atalarının geldikleri memleketlerindeki terbiye ve eğitimle ilgili konular hakkında bilgi aktarabilirim. Bu kitapta yazdıklarım sadece aile üyelerim için değil, aynı zamanda o zamanları yaşamamış ve bu konularla ilgili bilgisi olmayan genç nesiller için de önemli bir kaynak niteliğindedir. Özellikle yurt dışında birçok kişi, Türkiye'nin sadece köylülerden oluşan Anadolu'dan ibaret olduğunu, halkın büyük çoğunluğunun okur-yazar olmadığını, kültürden yoksun olduklarını ve İslam dininin temel eğitimin düşmanı olduğunu düşünmektedir. Bugünkü Türkiye'yi yoktan var etmek için birçok ailenin, ağır şartlarda çalıştıkları, bu uğurda erkeklerini ve oğullarını feda etmiş olmasına karşın bu ülkenin kültürel, politik ve dinî gelişimi hakkında çok az şey bilinmektedir. Navid Kermani, "Wer ist Wir"[1] adlı kitabında İran'dan gelen göçmenlerin farklı köken, kültür ve dine mensup olduklarını ve sadece iş gücü olarak gelmediklerini ortaya koymaktadır.
Almanya'daki Türkler de çok farklı etnik kökenden, renkli, ilginç ve değişik bölgesel kültürlerden gelmektedirler. Türkler uzun yıllar Orta Doğu, Avrupa ve Afrika'daki farklı dinler ve milletlerle beraber yaşamışlardır. Bu süreçte bazı gelenekler ve görenekleri benimserlerken, bazılarını da diğer milletlere aktarmışlardır. Mutfak kültürü, dantel/oya, el işleri, nezaket kavramları, kahve ve çay kültürü gibi özellikler batılılar tarafından alınmıştır...
[1] Federal Politik Eğitim Merkezi, 2009