"Ben Gönen'de doğdum. Yirmi yıldan beri görmediğim bu kasaba belleğimde artık seraplaştı. Birçok yerleri unutulan, eski, uzak bir düş gibi oldu. Yalnız evimizle okulu gözümün önüne getirebilirim. Büyük bir bahçe... Ortasında köşk biçiminde yapılmış bembeyaz bir ev... Sağ köşesinde her zaman oturduğumuz beyaz perdeli oda... Sabahları annem, beni bir bebek gibi pencerenin kenarına oturtur, dersimi yineletir, sütümü içirirdi. Bu pencereden görünen avlunun öbür yanında büyük, toprak rengindeki yapının camsız, kapaksız tek bir penceresi vardı. Bu kapkara delik, beni çok korkuturdu.- Abil Ana adında bir hizmetçimiz vardı. Yemeklerimizi pişirir, çamaşırlarımızı yıkar, tahtalarımızı siler, babamın atma yem verir, av köpeklerine bakardı. Bu Abil Ana'nın her gece anlattığı korkunç, bitmez öykülerdeki ayıyı bu karanlık pencerede görür gibi olurdum."