Eskiden Anadolu'da günde 2 öğün yenilir ve en önemli öğün güne başladığımız kahvaltı olurdu. Kahvaltı bizim için ailenin tarla dönüşlerinde bir mola vererek tekrar bir araya geldiği saatleri oluştururdu. Tabii o zamanlar bu kadar çeşit olmazdı. Sonraki yıllarda şehirlere göç başladıkça; yaz aylarında evinden uzun süre ayrı kalmış aile üyelerine mükellef kahvaltıyla o özledikleri tatlar sunulur ve bir nebze de olsa memleket özlemi giderilirdi. Bu yüzden benim için bir yemek kültürünün kahvaltıyla başladığını söylememi çok görmemenizi umuyorum. Antakya'da belli köylerde ve şehir merkezinde, birçok kültüre ait farklı ürünleri derleyerek oluşturduğum bu tarifleri birebir aile üyelerimle deneyip severek size sunduğumuzu bilmenizi isterim. Bu yüzden lütfen Antakya'yı gezerken sadece bir bölgede olan kahvaltıyla kendinizi sınırlamayın. Harbiye'den Samandağı'na, Reyhanlı'dan Yayladağı'na, İskenderun'dan Arsuz'a çok farklı tariflerin sadece ufak bir kısmını ve kendi büyüklerimden gördüğüm tarifleri sizlerle paylaşmanın gururu içindeyim...
Her zaman sevdiğim, bize ait olan sloganla da size veda edeyim istiyorum...
Hatay'a Gelmeyen Hataya Düşer..