Bu öykülerde, tümü olmasa da çoğu gerçek hayatta yaşamış olan kahramanlar rol aldılar: Tanrılar, tanrıçalar, rahip ve rahibeler, krallar, kraliçeler, prenses ve prensler, saray hizmetlileri, komutanlar, askerler, çobanlar, köylüler gibi yaşayan gerçek kahramanlar...
Hayal gücüm, aldı götürdü kalemimi o yıllara. Üç bin yıl, beş bin yıl, sekiz bin yıl, on bin yıl öncesine ve yüzyıllar önce yaşadıklarını (ya da kim bilir belki de yaşayamadıklarını) onlar için yeniden kurgulayıp öyküleştirdim.
"Böyle mi oldu acaba, yaşananlar" diye soracağınızı biliyorum.
Sizlere verebileceğim yanıt: "Sizce böyle olmadı mı ya da böyle olsaydı daha iyi olmaz mıydı, ne dersiniz" olacak.
Böyle oldu veya olmadı...
Önemli olan, gerçeklerin –ki, onlar kendini hemen belli ediyor- kurgu dizinleri arasında ortaya konulup aktarılabilmesiydi.
Yazmaktaki amacım yalnızca "biraz aşk, biraz hüzün, biraz gerçek, biraz hayal, biraz merak, biraz bilgi ile sevdirebilmekti arkeolojiyi..."
Verilen beğenildiyse ve itilmediyse elinizin tersiyle, "hayallerim gerçek oldu, amacıma ulaşabildim..." diyebilirim.
Selam olsun tüm "arkeoseverlere"...
Ve de becerebildiysem eğer "arkeoseveceklere"… Korkmaz Göçmen