Gecesi gündüzüne karıştı ruhumun. Şafak, bu kez aşkla doğacaktı, ama ona da ayın hüznü izin vermedi. Yüreği kaybetme korkusuyla adım adım gittim, güneşin sıcaklığını hissetmeye. Güzel atlar diyarının adı değişti benim için. Artık doğan şafakla güzel aşklar diyarının içinde mutluluğu tadıyordum. Ta ki beni dibe çeken o korkuya kadar. Ya giderse. Ya biterse...
Ben Hicran Ilıcalı. Bir adam sevdim ben, zifir karası gecelerimi aydınlatan. O adam neredeydi şimdi. Gördüğüm, tanıdığım tüm insanların hikâyesinde mi gizliydi? Benim için aşk, tozlu sayfaların arasından okunan bir olguydu sadece ve kokusu burnuna gelmişti bir sahafın. Bana aşkı bulduran bu yaşlı sahaf, aslında beni bulmuştu saklandığım dünyadan. İzi kalbimde, kendisi uzaklarda kalamazdı hiçbir aşk ve sevmezdi aralarda sıkışmayı. Seversin ya da sevmezsin dedi kalbim ve ekledi usulca kulağıma Kadıköy sahilinde,"Hiçbir aşkı arafta bekletemezsin." Bekletmedim. Yolumu aşk için, aşkla bulmaya gittim ben. Peki, hangi göğü seçtim? Benim göğüm güneş miydi,
ay mıydı? Üstelik ikisini de kaybetmiştim...