İslam ülkelerinin edebiyatlarında kahramanların, din büyüklerinin, tarikat kurucularının, ermişlerin olağanüstü yaşamlarının ve kerametlerini anlatan yapıtlar olan menakıpnâmeler, özellikle XIII. yüzyıldan sonra Anadolu'daki tasavvuf yaşamının etkisiyle yaygınlaşmış, Osmanlılar arasında sonraki yüzyıllarda büyük gelişme göstermiş ve tekkelerin kapatılmasına kadar varlığını canlı bir şekilde sürdürmüştür.
Zamanının çeşitli ilimlerini öğrenen, özellikle de felekiyat denilen yıldızlar ilminde büyük ün kazandığı için Eflâkî mahlasıyla tanınan Osmanlı mutasavvıfı Ahmed Eflâkî, Konya'ya gitmesinin ardından Mevlânâ'nın torunu Ulu Ârif Çelebi'nin sonra da onun oğlu Âbid Çelebi'nin hizmetine girdi. Astronomi ve attârlıkla da uğraşan Eflâkî'nin Konya'da bir rasathane kurduğu da bilinmektedir.
Şeyhi Ulu Ârif Çelebi'nin isteğiyle başladığı ünlü eseri Ariflerin Menkıbeleri'ni yaklaşık otuzbeş yılda bitirmiştir. Elinizde tuttuğunuz Farsça yazılmış bu eser XIII. ve XIV. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından biridir. Mevlânâ'ya ilişkin çeşitli kaynaklardan yararlandığı yapıtında, yaşadığı dönemi anlatmış ve Mevlânâ'nın ölümünün ardından Mevleviliğin yapısına, yayılmasına, XIV. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'daki toplumsal, siyasal ve dini yaşama dair çok değerli bilgiler vermiştir. Daha çok bir halk romanı biçiminde yazılan bu eserde Mevlânâ'nın coşkusu, düşünceleri, davranışları ve halkla olan ilişkileri çok açık ve içten bir dille anlatılmış; bu ilişkiler sayesinde o dönemdeki anadolu halkı devlet adamları ve bölgenin genel durumu hakkında oldukça açık bilgiler sunulmuştur.