Mümkünse gideceksin çünkü gitmek daha iyidir kalmaktan...
İncitmemenin imkansızlığıyla yaşanan aşkın kıyısında oturup aşkın adını öğrenmeye çalışan aklım. Şimdi dönüp o çok eski günlere, nasıl da yaşandı, nasıl tutundu bedenime, sıvandı her yerime. Şimdi bana bakmasa hiç, şimdi hiç olmasa orada, hiç dokunmasa hiç gülmese ne yaparım?
Ben orada duruyorum eritilmiş gümüş gibi akışkan ve sıcak ama biraz hüzünlü bir iç çekişin içinde; şimdi sen gidince buradan bu ülkeden, şimdi sen gidince çok uzaklara suskunluğundan mı bilmedim onca şeyi sanırsın?
Ne sanırsın bencilliğimde erittiğim bir aşkın acısını çektiğimi mi?
Açıp kanatlarımı yükseldim. Kanatlarımı acıttım, yordum ama tırmandım; laçinine vardım soluklandım seninle, bildim tadını o hüzünlü arzunun, dokundum acının o lezzetli tadına. Dönüştüm o yeşil anka kuşuna. Bedenimi erittiğim kabı sana sundum ve durdum, sunduğun lezzeti kattım harmanladım taşıdım her yerimde. Kuytularda gizli mutluluklar yetiştirdim, sulayıp büyüttüm; rüyalarımı taçlandırdığın yaşamımı minik bir dokunuşun içinde sakladım/sakladın; şimdi buradayım her şeyi bedelleyip hayatın bu akarsuyunda tutunduğum elini nasıl bırakırım. Sustum ve bildim.