"Büyük üzüntüler ve büyük sevinçler genelde üst üste gelir… Bebekler, dedelerinin veya ninelerinin ölümünden bir-iki gün sonra doğar. At yarışlarında şansın yaver gitmesi veya umulmadık bir mirasın oraya çıkması gibi talihli gelişmeler, bir madenin çökmesi veya bir ihanetin itirafı gibi korkunç haberlerden sonra yaşanır. Aşk ve kayıp arasında da bölünmez bir bağ vardır. İnsan kalbi aynı anda iki aşırı uca doğru ilerliyor gibidir; hiçbir zaman kendimizi böylesi anlarda olduğundan daha canlı, daha hayat dolu hissetmeyiz."
"1900'lü yılların New York'unda yaşananları okumak, tek kelimeyle sarsıcıydı. Colin'in dönem tasviri konusundaki büyüleyici yeteneği de cabası… O yılları yaşayıp görmediğine inanmak neredeyse olanaksız."
-Sunday Harold
"Tüm roman boyunca belli belirsiz görünen Anna'nın bu kadar çarpıcı bir sona imza atması… Beatrice Colin, okuru şaşırtmanın ne demek olduğunu kesinlikle biliyor!"
-Kirkus Review
1916, New York. Birinci Dünya Savaşı'nın olanca acımasızlığıyla hayatlara sızdığı, ardından gelecek benzersiz mezalimin yavaşça biçimlendiği zamanlar…
Monroe Simonov, Amerika'daki tüm erkeklerin ordudan gelecek tebligatla birer askere dönüşmeyi beklediği günlerde, icra ettiği bestelerle hayatını kazanan bir piyanisttir. "Kızıl Korku" tüm kıtayı esir almışken tuhaf bir karşılaşma sonucu tanıyıp dost olduğu Edward, ona savaşı ve izini kaybettiği aşkı Inez'i bir süreliğine unutturacak yeni bir tutku aşılar: Jazz. Ancak savaş, salonları ve dans pistlerini süpürürken ne aşka ne de müziğe tutunmak kolay olmayacaktır. Tıpkı sürgün bir Rus devrimci olan Anna'nın geçmişiyle yüzleşmesi gibi…
Bundan tam yüz yıl önce, 11 Eylül'ün de yaşandığı Wall Street'te bulunan bir bankanın önüne içi patlayıcılarla dolu bir at arabası yanaştı ve onlarca insanın hayatına son verdi. Beatrice Colin, tarihin en az bilinen terörist eylemlerinden biri üzerine kurduğu bu sarsıcı romanda, üç farklı hikâyeyi yan yana getirip buluştururken filmleri aratmayacak bir sonla perdeyi kapatıyor.