Hayatımdaki en uzun yolculuktu o gün merdivenlerden inişim... Elimde belli belirsiz bir titreme, kalbim atmaktan vazgeçecek kadar yorgun, nefes alışım varla yok arası... Hani derler ya derin bir nefes al ve sakinleşmeye çalış diye, yok hayır işe yaramıyordu. Hiçbir şey hissettiklerimi değiştiremezdi. Keşkelerle belkilerin hiçbir anlam ifade etmediği ve hiçbir şeyin artık değiştirilemeyeceğini fark ettiği noktada, yazılmış bir kaderin peşinden gittiğine sığınmak ister insan nefes almayı bile unutur hale gelmişken.
Yine de alır insan o derin nefesi, ya tutarsa diye bir umutla.
Zaten her şey o kahrolası umutla başlamıyor mu?