... "Aşka İlahiler", tam anlamıyla bir özyaşamöyküsel roman: Anne ve baba, ünlü romancı dede, erkek kardeş, anne ve babanın sevgilileri. Kanserden ölen baba, ölümünden sonra bulunan ve yerine getirilmemiş vasiyetinde, Edith Piaf'ın ünlü "Aşka İlahi" şarkısının bulunduğu plağın Cenevre'de oturan bir kadına verilmesini neden istedi? Aynı şarkı, neden yazarın annesi için bu kadar önemli? Annesi, babasının vasiyetini neden yerine getirmedi? Yıllar sonra Anne, babasının bir zamanlar sevdiği kadının izini bulmak üzere Cenevre'ye gidiyor. O ünlü dede, François Mauriac, en olmadık yerlerde ortaya çıkıyor. Yine kızacak mı? Anne Wiazemsky, anıların belirsizliği içinde, "kırık kalpler"e ustaca can veriyor. Hayat, kendisine benzetilen yapay sahneleri hemen tanır ve bağışlamaz. Ve yazar tanıksa, belleğine ve anılarına ihanet etmiyorsa, itirafın tehlikelerini göze alıyorsa, ortaya sarsıcı, inanılmaz güzellikte bir kitap çıkar, tıpkı 'Aşka İlahiler' gibi: yalın, saydam, etkileyici ve aşkı anlatabilecek düzeyde.