Sık orman ve ağaçlarla dolu bir yaşam. Bozkırın ortasından yetişip gelmiş biri için kavak ağacından daha uzun bir ağaç olmadığı düşünülürse burası bir cennet. Çam, köknar, ardıç, meşe, çınar, kestane, yaban armudu, kızılcık, kuşburnu, böğürtlen, muşmula ve daha sayamadığım birçok orman ağaçları ile kaplı bu köy benim ikinci evimdi. Ormanların arasından patika yollardan yürüyerek geldiğimiz ve ilk öğretmenliğimi tattığım bu şirin köy. Bildiğimiz dağınık bir orman köyü. Küre dağlarının tepesine yerleşmiş ve beş mahalleden oluşan yoksul, tarım arazisi olmayan, bütün yaşamını ormana ve ağaçlara bağlamış bir köy. İşte benim köyüm. Öğretmenlik hayatımın her kademesinde beraber çalıştığım meslektaşlarıma, arkadaşlarıma, dostlarıma hep şunu söylemişimdir: "Köyde öğretmenlik yapmayan bir öğretmen, gerçek öğretmenliği tam anlamıyla tatmamıştır." Bu kitabı mutlaka okumalısınız. Hayatımızın gerçekten bir roman ve bizlerinde bu romanı hayat sahnesinde canlandıran kişiler olduğumuza inanacaksınız. Hepiniz kitapları okuduğunuz gibi kitap yazmayı da düşüneceksiniz. Kitap yazmak kadar kitap okumanın da değerini bileceksiniz. Şunu unutmayın ki! Kitaplar aklımızın çocuklarıdır.