Ezber, birikmiş sözümüzdür; daha doğrusu birikmiş canlı sözümüzdür, başka anlatımla ölü sözümüzdür: Tıpkı, canlı emek, birikmiş emek (ölü emek)'te olduğu gibi.
Yabancılaşmayla birlikte nasıl birikmiş emek (ölü emek), yaratıcısından uzaklaşır, başkasının güdümüne girer, sonra gelip yaratıcısını boğmaya yeltenirse; biriktirdiğimiz söz (ölü söz) de aynı yolu izler. Bizden uzaklaşır, egemen yargı tarafından satın alınır, sonra da gelip boğazımıza sarılır.
Yabancılaşmış ezberimizi kırmak, ürettiğimiz saflıkta yeniden kurmak zorundayız: Bunu başarabilirsek hem kendimizi tanıma hem de söylencelerimizi yorumlama olanağını elde etmiş oluruz. Çünkü vicdanımızın dili ilk ezberdir ve söylencelerimiz ilk ezber üzerine kurulur.